Porselen Lamina ve İndirekt Rezin Veneer Restorasyonların Başarısızlık ve Komplikasyon Risklerinin Karşılaştırılması: Meta-Analiz
Mengqi Liu, BS
Kuo Gai, BS
Jungyu Chen, MD
Li Jiang, MD, PhD
Amaç: Porselen lamina ve indirect rezin veneer restorasyonların başarısızlık ve komplikasyon risklerini değerlendirmek ve karşılaştırmak. Method: Dijital arşivlerin taranması(Pubmed, Ovid, Central) ve ayrıca OpenGrey’de literatür araştırmaları. Tüm kaynakların taranması Mart 2018’de tamamlandı. Bulgular: Bu araştırmada 5 çalışma (İki randomize kontrollü çalışma ve üç klinik kontrollü çalışma) incelendi. Klinik kontrollü çalışmaların ikisi düşük kaliteli olarak, diğer bir tanesi ise yüksek kaliteli olarak değerlendirildi. İki randomize kontrollü çalışmada ise netleştirilememiş önyargı riski olduğuna kanaat getirildi. Meta-analiz sonuçları, indirekt rezin veneer restorasyonların porselen lamina veneerlere göre başarısızlık riskinin daha yüksek olduğunu gösterdi. Komplikasyona yol açan başarısızlığın temel sebepleri kırılma ya da restorasyonun çıkması olarak belirlendi. Porselen lamina veneer restorasyonlardaki kırılma riski rezin veneer restorasyonlara göre daha düşük olduğu tespit edildi. Restorasyonun çıkması açısından her iki tip veneer restorasyonda anlamlı istatiksel bir fark bulunamadı. Sonuç: Porselen lamina veneer restorasyonların ağızda kalma oranı indirekt rezin restorasyonlara göre daha yüksektir ve ayrıca indirekt rezin restorasyonların kırılma riski daha yüksektir. Fakat her iki tip veneer restorasyonun çıkma riski arasında anlamlı istatistiksel bir fark yoktur. Porselen lamina veneerler, indirekt rezin restorasyonlarla karşılaştırılığında daha uzun ömürlüdür.
Ful porselen kaplamalar, ön dişlerde meydana gelen renkleşme, kırılma ya da morfoloji bozukluğu gibi estetik olmayan durumların tedavisi amacıyla uzun yıllar tercih edilen bir tedavi tekniği olmuştur. Fakat bu teknik dişlerde ciddi madde kaybına sebep olmaktadır. Minimal aşındırmalı tedaviler, bonding tekniklerindeki gelişmeler sayesinde çok daha sık uygulanabilir hale gelmiştir. Bu tedavi opsiyonlarından biri de veneer restorasyonlardır (VR).
Sıklıkla uygulanan VR teknikler üç kategoriye ayrılabilir: direkt resin VR, indirekt resin VR, ve porselen lamina VR. Klinik olarak, porselen lamina ve indirekt rezin VR, direk rezin VR’ye göre hastanın koltukta kalma süresi ve daha ideal estetik sağlanması açısından daha popülerdir. Ayrıca, direkt rezin VR haricinde, indirekt rezin ve porselen VR’lerin diş aşındırmaları, veneer üretimi ve yapıştırma teknikleri aynıdır. İndirekt rezin ve porselen VR’lerin sıklıkla uygunlanması ve uzun ömürlü oluşları, araştırmacıların ilgisini çekmektedir.
Genelde, porselenin rezin kompozitlere göre kırılma direnci ve renk stabilitesi daha yüksek olarak belirtilir. Ultra ince veneerlerde, 0.1mm – 0.3mm kalınlıkta lamina üretiminde kullanılan feldspatik porselen ya da cam seramik içeren malzemeler, rezin ile karşılaştırıldığında çok daha yüksek mekanik dirence sahiptirler. Fakat indirekt rezin kompozit laminalar porselene göre daha ekonomiktir. Ayrıca rezin malzemeler için, dişte daha az aşındırma yapılması, hastalar için daha ucuz olması gibi nedenler hekimlerin ilgisini çekmeyi başardı.
Yapılan klinik çalışmalarda porselen lamina VR’lerin ağızda kalma oranları, 1,8 – 9,8 yıllar aralığında %87 – %100 olarak farklılık göstermiştir. İndirekt rezin VR’lerdeki oran ise, 2 – 3 yıl periyodunda %80 – %88 olarak görülmüştür. Bu çalışmaların sonuçlarını karşılaştırmak oldukça zordur. Çünkü incelemenin geçtiği zaman dilimi değişkenlik gösterebilir. Ayrıca tasarım ve uygulama prosedürlerindeki farklılıklar dikkatle yorumlanmalıdır.
Materyal ve Methodlar
Belirlenen kriterlere uygun vakaların tedavileri ve karşılaşılan komplikasyonları içeren çalışmalar ve makaleler incelenmiştir. Kaynak olarak, Pubmed – Ovid – Central dijital arşivleri ve OpenGrey literatür taramaları yapılmıştır.
Bulgular
Pubmed’den 1286 adet, Ovid’den 981 adet, Central’den 66 adet makale ve OpenGrey’den 49 adet araştırma bulundu. Başlık ve özet değerlendirmelerinin ardından 16 çalışmanın incelenmesi uygun görüldü. Finalde ise belirlenen materyal ve methodlara bağlı kalınarak 1990 – 2013 yılları arasında yayımlanmış 5 çalışmanın detaylı değerlendirilmesine karar verildi.
Tartışma
Yapılan meta-analiz sonuçları, her iki çeşit VR’nin başarısızlık riskleri arasında istatistiksel olarak önemli farklılıklar olduğunu ortaya koydu. Porselen lamina VR’lerin indirekt resin VR’lere göre başarısızlık olasılığının düşük olduğu tespit edildi.
Meydana gelebilecek iki ana başarısızlık olarak değerlendirilen veneer restorasyonun kırılma ve çıkma durumlarının birbirinden farklı istatiksel sonuçları olduğu görüldü. İndirekt rezin VR’lerin kırılma riski porselen VR’lere göre çok daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Fakat her iki tip restorasyonun çıkma ihtimalleri arasında istatiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Bu sonuçlar gösteriyorki, her iki çeşit malzemenin dişe bağlanma özellikleri değil, yapısal özellikleri başarısızlık riskini belirlemektedir.
Veneer Restorasyonlar ilk uygulanmaya başlandığında, dişe minimum aşındırma yapılarak tedavi edebilme tekniği sebebiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Başlangıçta VR’ler geleneksel kompozit rezin dolgularla yapılmaktaydı. Fakat porselen lamina VR’lerin kullanımının başlamasıyla beraber, estetik tedavi teknolojisi çok daha iyi bir noktaya geldi. Aynı süreçte, rezin materyallerinin yapısal özelliklerindeki gelişmeler, indirekt rezin VR’ler için umut vadeden bir alternatif oldu.
Genellikle diş tedavilerinde kullanılan seramik materyallerin aşınma direnci, mekanik kuvvetliliği ve kırılmalara karşı dayanımı rezin materyallere göre daha avantajlı olduğu kanıtlanmıştır. Rezinin, ağız içerisinde maruz kaldığı çiğneme basıncı, tükürük ve sıcaklık değişiklikleri gibi etkenler sebebiyle yapısının bozulmasına eğilimi olmaktadır. Bu durum da, resin VR’lerin neden kırılma eğiliminde olduğunu açıklamaktadır.
Sonuç
Bu inceleme, porselen VR’lerin başarısızlık ihtimalinin indirekt rezin VR’lere göre daha düşük olduğunu ve rezin VR’lerin kırılma olasılığının daha yüksek olduğunu belirtmektedir. Fakat, her iki VR’nin diş yüzeyinden çıkma ihtimalinde istatistiksel olarak ciddi bir fark bulunmamıştır. Bu inceleme, klinik uygulamalarda VR çeşitlerinin temel bir tedavi alternatifi olduğunu da göstermiştir.